Merhaba günlükcüm :)
Bu seferki işim yine bir iş gezisiydi. işim gereği bazen diğer illere gitmek gerekebiliyor bende gitmeden önce güzel bir araştırma yapıp o ilde boş vaktimiz olursa nasıl değerlendirebiliriz diye araştırmalar yapıyorum.
bu sefer hazırlıksız yakalandım. Manisa-Salihli'ye gitmem gerekiyordu. yol uzun süreceğinden kalmalı bir organizasyon yapmalıydım. Kıvanç gelemeyecekti bende uzun yol tek başıma çekilmez diye babamı ve kardeşim can'ı da yanıma aldım :)
halam Susurluk'ta oturduğundan hem kendisini ve Noel babamı(eniştem) görürüz hemde oradan daha rahat Salihli2ye geçeriz diye Susurluk'a gittik. halam yakın arkadaşı ve bizim çok sevdiğimiz gönül teyzenin yeni açtığı büfede keyif yaptık :)
11:00'de toplantım olduğundan babamla erkenden kalkım yola koyulduk...git git gittt bitmiyor, zaten slaihli tabelası yok. bilmeyenler için söylüyorum Gölmarmara^'dan giriliyor. yoksa taaaa Manisa'ya gitmek gerekir.
gittik birde demesinler mi toplantı 14:00'e alındı.. eee biz ne yapacağız 4 saat.????!!!!???
hemen google'a yazdım... Salihli'de ne yapılır..?? ne yapılmaz ki..yurdumuzun her metrekaresinde görülecek biryerler var resmen.
kaplıcalar, harabeler, alışveriş merkezleri, bozdağ, odun köftesi, manisa kebabı vb.
hemen kaplıcalara doğru gittik baktık güzel tesisler ve piknik alanları var. bozdağ ise görkemli bir şekilde uzanıyor ilçenin üzerinde.
Odun köftesi yiyelim dedik...ama benim pek sevdiğim söylenemez :(
ve en nihayet sardes-Sart harabelerine geldik. vee işte o an.. büyülendim. bugüne kadar gördüğüm kalıntılardan, harabe , antik şehirlerin en güzeliydi. fazla bozulmaya uğramamıştı yada .çok güzel çalışmalar yapmışlar.
Sardes lidya krallığının başkenti olarak tarihte geçmektedir. hatta ileride darphane bile vardı.ayrıca resmi binalarda yer almaktaydı.
Gymnasium ve Sinagog vardı gittiğimiz kısımda. herşey yerli yerinde ve süperdi. o zamanlardan kalma sıcak su boruları vardı, inanılmaz şekilde binalar ile bağlantı yapılmıştı.
ayrıca sıra sıra dükkanlar vardı. Atölyeler gibiydiler ve çok küçüktüler. boya atölyesi vb.
öğrendiğim bir konu daha var; Manisa'da spil dağı civarında manyetik bir alan varmış ve uçaklar buranın üzerinden geçmezlermiş. ayrıca Manisa'nın adı manyetik Magnesia'dan geliyormuş.
23 Ekim 2012 Salı
21 Ağustos 2012 Salı
KEMER - ANTALYA
Antalya'yı seviyorum fakat çooooooooooooookkkk sıcak...
geçen sene balayına Belek'e gitmiştik ama sonrasında ise Kemer'de de tatil yapmıştık...geçen senede gittiğimiz gibi Kıvançların devremülkünün olduğu yer Naturland'e gittik..
aslında tatillerde beni en çok ilgilendiren şey deniz...hiç denizden çıkmadığımdan ilk dikkat ettiğim şeydir. güneşlenmeyi sevmiyorum ama zaten Antalya güneşinde güneşlenilmez.!!!
bu sene istanbul'da en çok sıcak gün olan 4 günü antalya da da hissettik.. ben zaten sürekli yüzüyorum ama o 4 gün yüzmekten yorulsam bile kıyıda şapkamla denizin içinde oturdumm...dedimmm Allahımmmmm yanıyoruzz .:) yaklnız gidip evde oturmam o sıcakta dikkat edelim :) Naturland doğa harikası biryer..önceki postlarımda da anlatmıştım. disneyland gibi..herşey en ince ayrıntısına kadar düşünülmüş biryer...
ama yinede ondan daha önemlisi Olymposun yan koyunda olması..denizin içi ne kadar derin olursa olsun dibine kadar gözüküyor berraklıktan :)
tabiki orda 2 tane ufaklık bulup onlarla oynadım tüm gün :)
sonra evimize döndük...çok yanmıştık..iki gün aynaya bakamadım,, güneşlenmediğim için orantısız yanmışım...hatta kalpli kolyemin kabinin bile izi çıkmış :) aman açılırım nasılsa dedim ama İstanbul'un sıcağı da fenaydı..burdada havuzdan çıkmadım o yüzden bronzluğumu koruyorum :):p
MANİSA-FOÇA
her zaman çok sevdiğim uğraya uğraya gidilen araba yolculuklarını çok severim...
yazın gittiğimiz ikinci yer ise yine bir iş gezisi olan Manisa idi. Manisa'da bir eğitime katıldıktan sonra haritayı açtık...(bazen plansız olmayı seviyorum :)) neresi yakın ve nereye daha önce hiç gitmedik... Foçaaaaaaaaaa :)
hemen yola koyulduk..ilk önce bir eski foça'yı birde eski foça'yı gezdik... yenisi bizi pek çekmedi ve hemen gidip eski Foça'da bir otele yerleştik...ve gidip küçük sahilinde yemek yedik. müthiş manzarası ile küçük bir sahil kasabası olan Foça bizi çok büyüledi... sabah olduğunda bir plaj bulduk ve akşama kadar denize girdik... saatimizi öyle bir ayarladık ki... akşam yemeğini Cunda 'da yedik :) harika bir geziydi :) aslında kısa kısa ama sık sık tatiller bana daha iyi geliyor :) daha hoşuma gitti :)
sonrasında ise evimize döndük.. :) veee hopppp uyku :)
ÇANAKKALE GEÇİLMEZ..
Merhaba Sevgili Günlük...
eeeee sürekli hergün bişeyler.. yazmaya vakit bulamıyorum...
şimdi yaz başından beri gezdiğim yerleri kısaca şöyle anlatayım....
bir iş görüşmesi için gittiğimiz Çanakkale çok güzeldi. tabi görüşme 1 gün içinde sadece 2 saat sürdü fakat biz 2 gün kaldık...üniversiteden arkadaşım Saygın, Çanakkale'nin ne kadar güzel olduğunu anlatırdı hep.. fakat o zamanlar sadece dinliyorduk. gidip gördüm ve gerçekten yaşanılası çok güzel bir şehir.
Pazar günü yola çıktık... ilk defa göreceğim bir yer olduğu için çok heyecanlıydım... ilk olarak Gelibolu tarafından gittik. Şehitler abidesini ve Şehitliği gördük... şehitlik sadece birer simgeydi.. gerçektende bastığımız her yerde şehitlerimiz yatmaktaydı... vatanımız için gözünü kırpmadan savaşan şehitlerimiz... Çanakkale süper bir tarih kokuyordu... her yerde YOLCU DUR..BASTIĞIN TOPRAĞIN HER YERİNDE ŞEHİTLER yatmaktadır tarzında bir sürü yazı vardı...tabi insan bu yazıları görünce tüyleri diken diken oluyordu. hele de acı hikayesini öğrendiğim bir 57. alay şehitliği vardı... Çanakkale savaşında yerlerine yeni askerler gelene kadar son damlalarına kadar savaşmışlar ve hiç bir tanesi sağ kalmamış :(
birçok köy bulunmakta Çanakkalede..bir tanesine girdik ve taş evler vardı...her evin kapısında Türk bayrağımız asılıydı.. insan görünce çok duygulanıyor...
sonra ise Geliboludan gemiye binip Çanakkale'ye geçtik. hemen kordonda bir otelde kaldık.Manzara mükemmeldi...hemen çıkıp dolaştık ve bir baktım kordonda Truva Atı... bu at Troya filminden hediyeymiş Çanakkale'ye...şehrin heryerinde toplar, tanklar bulunmakta ve ayrıca kordonda Nusret Mayın gemiside yer almaktadır.
iş görüşmesinden sonra hemen arabaya binip Truva'ya gittik. Truva atını biliyorduk ama yer olarak çok ilginiç bir yerdi. 7 uygarlık yaşamıştı orada ve hepsinden kalıntılar bulunmaktaydı...
sonrasında ise İstanbul'a doğru yola koyulduk :)
eeeee sürekli hergün bişeyler.. yazmaya vakit bulamıyorum...
şimdi yaz başından beri gezdiğim yerleri kısaca şöyle anlatayım....
bir iş görüşmesi için gittiğimiz Çanakkale çok güzeldi. tabi görüşme 1 gün içinde sadece 2 saat sürdü fakat biz 2 gün kaldık...üniversiteden arkadaşım Saygın, Çanakkale'nin ne kadar güzel olduğunu anlatırdı hep.. fakat o zamanlar sadece dinliyorduk. gidip gördüm ve gerçekten yaşanılası çok güzel bir şehir.
Pazar günü yola çıktık... ilk defa göreceğim bir yer olduğu için çok heyecanlıydım... ilk olarak Gelibolu tarafından gittik. Şehitler abidesini ve Şehitliği gördük... şehitlik sadece birer simgeydi.. gerçektende bastığımız her yerde şehitlerimiz yatmaktaydı... vatanımız için gözünü kırpmadan savaşan şehitlerimiz... Çanakkale süper bir tarih kokuyordu... her yerde YOLCU DUR..BASTIĞIN TOPRAĞIN HER YERİNDE ŞEHİTLER yatmaktadır tarzında bir sürü yazı vardı...tabi insan bu yazıları görünce tüyleri diken diken oluyordu. hele de acı hikayesini öğrendiğim bir 57. alay şehitliği vardı... Çanakkale savaşında yerlerine yeni askerler gelene kadar son damlalarına kadar savaşmışlar ve hiç bir tanesi sağ kalmamış :(
birçok köy bulunmakta Çanakkalede..bir tanesine girdik ve taş evler vardı...her evin kapısında Türk bayrağımız asılıydı.. insan görünce çok duygulanıyor...
sonra ise Geliboludan gemiye binip Çanakkale'ye geçtik. hemen kordonda bir otelde kaldık.Manzara mükemmeldi...hemen çıkıp dolaştık ve bir baktım kordonda Truva Atı... bu at Troya filminden hediyeymiş Çanakkale'ye...şehrin heryerinde toplar, tanklar bulunmakta ve ayrıca kordonda Nusret Mayın gemiside yer almaktadır.
iş görüşmesinden sonra hemen arabaya binip Truva'ya gittik. Truva atını biliyorduk ama yer olarak çok ilginiç bir yerdi. 7 uygarlık yaşamıştı orada ve hepsinden kalıntılar bulunmaktaydı...
sonrasında ise İstanbul'a doğru yola koyulduk :)
2 Mart 2012 Cuma
ÇOCUKLUK DİZİLERİM
taaa o zamandan belliymiş nasıl bir dizi tutkunu olduğum...
okuldan nefes nefese gelerek birkaç atıştırmalık birşey alarak televizyon başına geçtiğim yıllarım...öncelikle belirtmeliyim ki okula gitmeden izlediğim brezilya dizileri de vardı tabiki ama burada okul sonrası dizlerimden bahsetmek istiyorum...
benim yaşımda olan herkesin izlediğinden emin olduğum fransız dizileri ve daha gelişmiş versiyonları olan diziler.
Justine isimli liseye giden bir kız ve arkadaşlarının etrafında gelişirdi İlk Öpücük; Justine anne ve babasına isimleriyle hitab ederdi bu yüzdende uzun süre düşünmüştüm acaba akrabaları mı diye.:p
Justine ve arkadaşları sürekli aynı cafede takılır, sürekli tilt oynar ve sürekli öpüşürlerdi ya da öpüşmek için fırsat yaratma çabalarındaydılar. Justine'in annesi Marie, Roger, gözlüklü, sarı örgülü saçlı Roger'ye aşık arkadaşı Annette, bir ayrılıp bir barıştığı erkek arkadaşı Jérôme, Jérôme'un en iyi arkadaşı Luc, gözlüklü çocuk François ve kötü kız Isabelle. ilkokulda 1 sene kırmızı gözlük takmıştım o zaman Annette diyip durulardı bana:( Dizi ilerledikçe Amerikalı sarışın ikizler, Justine yaz kampındayken yerine gelip Jerome'a aşık olan güzel kız gibi yeni karakterler de eklenmişti. ne kadar ilgimi çekerdi o zamanlar bu dizi ama şimdi bakıyorumda ne kadar komikmiş..hatta gülme efektleri bile varmış:)
2- Gençlik Rüzgarları
İlk Öpücük'le aynı evrende geçerdi; İlk Öpücük'te üniversitede yurtta kaldığı için eve ara sıra, yazları gelebilen Justine'in ablası Hélène rolünü oynayan Helene Rolles başroldeydi. Bu dizideki karakterler üniversiteye gidiyor, diğer dizideki tilt oynamak yerini spor salonunda jimnastik yapmaya ve bir garajda gitar çalmaya bırakıyor. bunlar abla ve abiler olduklarından bir üst seviye oluyorlar. zaten Helene bir o dizi bir bu dizigidip geliyor. bir ara öyle kaptırmışımki dizinin müziği fransızca olmasına rağmen ezbere söylüyordum:)
Yine bir sürü çift vardı (Hélène-Nicolas, Johanna-Christian, Cathy-Étienne, Bénédicte-Jose, Laly-Sébastien vb.), diziden birileri ayrılır, birileri gelirdi ama her zaman çift çift olurdu bunlar. zaten dizide sürekli birileri birileriyle birlikteydi ve arkadaşlarının sevgilileri ile sonradan sevgili oluyorlardı. inanamıyorduk...
3- Beverly Hills
diğerlerine göre baktığımda daha kaliteli olduğunu düşündüğüm diziydi bu. tabi daha sonraki dönemlerde izlemiştim. Bir grup zengin şımarık liselinin hiç mi hiç inanılır görünmeyen sorunları üzerine yoğunlaşan,
Beverly Hills Lisesi öğrencileri Brenda, Brandon, Kelly, Dylan, Donna ve David’in maceralarını anlatan bir diziydi bu. İlk bölüm, ikiz kardeşler Brenda ve Brandon’ın ailecek California’ya taşınması ile başlıyordu. Brandon Los Angeles’ta da eski okulundaki gibi çalışkan ve başarılı örnek öğrenci olarak kalmayı başarıyordu ama Brenda özgür memlekete gelir gelmez açılıyor, Dylan’la aşk birlikte olmaya başlıyordu! önceleri Brenda Dylan’la sevgiliydi. Kelly Dylan’la çıkmaya başladı ama Kelly önce Brandon’la çıkıyordu galiba…yani bir aşk üçgeni oluşmuştu.ve Donna ise grubun cici kızıydı; David’le sevgiliydi. Bir de Steve ile Andrea vardı ama bunlar ezik karakterlerdi; Brendanin gidişi ve pek eğlenceli Valerie karakterinin gelişiyle izlemesi keyifli bir hal aldı.. tam 10 sezon sürdü ama bir anda kesildi.. yani nasıl bitiyor hiç hatırlamıyorum.. o sırada yazlıkta bu diziyi hepimiz izlliyorduk ve hepimiz o karakterlerden biri olmuştuk.. ben tabiki Valerie olmuştum..kötü karakterdi ama o kalmıştı:)
sonraki dizileere pek adapte olamadım ara ara izledim..mesela Dawson's Creeki hiç bilmem...onun yerine Kavak Yellerini izledim:p:p

Kaydol:
Kayıtlar (Atom)