21 Ekim 2010 Perşembe

VAMPİRLERDE GÜNLÜK TUTUYOR:)


merhaba sevgili günlüğüm,

vampir dünyamda yaşamaya hala devam etmekteyim.:)

son zamanlarda ki dizilerden ne izleyebilirim diye bakaınırken,arkadaşlarımında tavsiyesi üzerine Vampir günlükleri diye bir diziyi izlemeye başladım. dedim ki hem onlarında günlüğü var benimde, niye izlemiyorrum ki:p

vampir günlükleri önceden iyi anlaşan fakat aralarına giren bir vampir kadın yüzünden araları bozulan ve vampir olan 2 erkek kardeşten bahsetmekte. bu kardeşlerden biri 150 yıl sonrasında bir kıza aşık olur. bu kız kardeşi ile arasını bozan vampir kadına tıpatıp benzemektedir. o olmadığını bildiği halde kardeşlerden diğeride arkadaş ayağına yatarak ondan hoşlanmaya başlamaktadır. bu şekilde başlarına gelen olaylardan bahsediyor...zaten dizi Mystic Fall'da geçiyor. esrarengiz tarihi bir yer:)(çok gitmişim gibi)
tabi bu vampir filminde diğerlerinden farklı olarak cadılarda bulunuyor.
Alacakaranlık serisi evet çok güzel ama bu dizi diğer vampir dizilerinden daha güzel...mesela şu anda true blood izliyorum..aynı zevki vermiyor.vampirler yakışıklı diil, başrol oyuncusu güzel diil, çok fazla kan var..
ama vampir günlükleri çok güzel...zaten kardeşlerden bir tanesi Lost dizisinden de hatırlayacağımız Boone karakterin oynayan İan sommerhalde...öle adada ormanda o kadar dikkat çekici değildi , vampir olarak gayet iddialı:)hemde başlarda kötü roldeki vampir olarak oynamış...

 

kısacası mutlaka izlenilmesi gereken bir dizi. tabi böyle vampir hikayeleri seviyorsanız. şu anda 2. sezonu devam etmekte.

bu aralar o kadar çok vampirler ile ilgili kitap okuyup film izledimki her türlü şeyi biliyorum nerdeyse..hatta Alacakaranlıkta ki Edwar bu yeni öğrendiğim vampirlerin arasında sönük kaldı:)

iyi seyirlerr

17 Eylül 2010 Cuma

LINDY HOPPER IN MY LIFE



Merhaba sevgili minik günlüğüm,

Bu gün sana ülkemizde de bir kolu bulunan değişik bir dans hakkında bilgi vereceğim.
her türlü dans ilgimi çekmekte tabiki ama bu dansı ilk defa hayatımdaki minik Lindy hopper ve ailesinden duydum:) tabiki miniğim Sevde ve abisi ile kardeşi...anladığın gibi üç kardeş Lindy Hop dansının İstanbul kolundaki bireylerden olmaktadırlar:) 
taksimde bulunan dans stüdyolarında onları izlemek için gittiğimde çok eğlenceli bir dans olduğunu keşfettim:) hatta bu dans ile ilgili dünyada bulunan tüm Lindy hopperlar bir şehir belirleyerek orada toplanıyorlar ve 1,2 yada 3 hafta boyunca hiç durmadan sürekli dans ediyorlarmış. Sevde'nin abisi Canel bu aktivitelerden İsveç'te yapılana katıldı ve 20 saat durmadan dans ettiğinden bahsetti...bu tarz aktiviteler yazları Taksim' de de bir nokta belirlenip orada yapılıyor ve çok eğlenceli geçiyormuş...

izlediğim ve anladığım kadarıyla mantığı''Swing''den geliyor. erkek hakimiyetli bir dans ve zeki olman gerekli...erkeğin seni yönlendirdiği şekilde hareket yapıp sonrasında tekrardan yerini alman gerekiyor...yani seni ileti doğru itiyorsa elini bırakmadan geri gelmen gerekli:) yay gibi:)

istersen sana Lindy hop ile ilgili biraz bilgi vereyim...

1920'li yılların ortasında başlayıp 1940'lı yılların sonlarına kadar devam eden ve cazın altın çağı olarak kabul edilen swing dönemi, cazın yalnızca dinlenilmesi amacıyla değil, aynı zamanda dans edilmesi için de icra edildiği; müzisyenlerin müziğin ritmini ve yorumunu, dansçılarla etkileşim içerisine girerek oluşturduğu; büyük orkestralar ile beraber anılan bir dönemdir. Lindy Hop ise, işte bu müzikler eşliğinde yapılmış, swing ailesinden, Harlem kökenli, Afro-Amerikan bir sokak dansıdır.
Lindy Hop, swing danslarının en yaygın hali olarak bilinmesinin yanı sıra, sıklıkla “orijinal swing” olarak da yorumlanır. Charleston, tap ve breakaway gibi danslardan evrilen Lindy Hop'un, Afrika danslarının, Avrupa kökenli eşli dansların 8 vuruşluk yapısı ile harmanlanmış hali olduğu söylenebilir.

26 Ağustos 2010 Perşembe

CANIM BABANNEM:)




''bir başörtüsü tak aynı babannesi'',,
'' ayy Hatice ablamın kopyası''
''eller aynı ,yüz aynı''

senelerce bu sözleri çok duymuştum... babannesinin kopyası:)
babannemin gençliğini bilenler daha çok benzetiyorlar:)

babanneme benzemek benim için çok güzel birşey, çünkü babannem benim bir tanedir. hayatında hiç kötülük düşünmemiş, kalbi tertemiz bir insandır:) o yüzden ona benzemek benim için çok güzel birşey...sadece görüntü değilde bazen huylarımıda ona benzetirler,...bende hep bakardım neyimiz benziyor diye, hep bulmaya çalışırdım bişeyler ama bulamazdım. ona benzemek için bir yol arardım...bu fotoda daha iyi anladımki uğraşmaya gerek yokmuş...gerçekten çok benziyormuşum,,

18 Ağustos 2010 Çarşamba

KİLYOS DALİA BEACH



Tekrardan İstanbul'a mecbur olduğum haftasonlarından biriydi. bu sıcakta tatile gidemiyorum diye hayata küsmektense bu tür gezintiler iyi geliyor:)

yıllardır duyduğum ama çok kalabalık olur diye düşündüğüm ve denizinin de tehlikeli olabileceğine inandığım bir yer kilyos:) ama sıcak hava beni o tarafa doğru buharlaştırdı bu seferde..yol uzun demeden çıktık yollara:) ne tarz biryerle karşılaşacağımı bilmediğimden, netteki fotolarada inanmadığımdan pek hevesli olamadım.

ama gittiğimde fikrim değişti.:)

ilk önce Solar Beach'e gittik ama baktığımızda deniz çok dalgalıydı. araştırmalarımızdan Dalia Beach diye biryer olduğunu gördük. gittiğimizde gayet güzel görünümlü biryer olduğunu gördüm. koyda kaldığı için dalgasız bir denizi vardı.

4 farklı alan yapmışlar. çimlerin üzerinde minder ve şemsiye/ tahtaların üzerinde şezlong ve şemsiye/ kumların üzerinde şezlong ve şemsiye/ birde küçük bir tepenin üzerinde güzel bir yer yapmışlar.

denizine girdiğimizde gayet güzeldi ama biraz bulanıktı. ben yosundan ve dibini göremediğim denizleri hiç sevmem..sadece birkaç kez serinlemek için girdim. tehlikeli diye fazla açılamadımda. ama herkes bayağı bir ileride bulunan dubaya gidiyordu. en sonunda gitmeye karar verdim. çabuk gidilmediği için dura dura gittim...farkettimki oranın en güzel yeri dubaymış. dubanın bulunduğu yer berrak,serin, ysunsuz süper bir deniz..yaklaşık 2 saat dubanın üzerinde kaldık. dinlenip sürekli suya atladık:)

Kilyosta çok güzel biryermiş, bizim ordan(Kozyatağı) yaklaşık 30 dk'da oradaydık...güzel bir doğa ortamı bahçeköy,kilyos:) gitmenizi tavsiye ederim..dubaya kadar gitmesenizde serinleyip gözünüzü yakmayan bir denize girip birde güzel düzenlenmiş biryerde güneşleniyorsunuz.

gezilerime devam edeceğim:)

POLONEZKÖY'DE BİR GÜN:)

İstanbul da yaz nasıl geçer diye düşünürken karar verdim, deniz,havuz ne varsa yararlanacağım:) hafta sonu biryerlere gidemezsem eğer İstanbul'da güzel bir şekilde nasıl vakit geçiririm artık buldum.

bu sıcakta gezilemeyeceğine göre havuz veya denize gitmek farz oldu.:)

her sene serinlemek amaçlı adalara giderdim fakat bu sene ada denizinin iyi olmadığı söyleniyor.
bende gezilerime Polonezköy ile başladım.

çok güzel bir yer olan Polonezköyde İstanbul'un temiz havuzlarından birini bulduk arkadaşlarla.
Leonardo Restaurant..

yazın havuz tercih etmeyen ben sıcaklara yenik düştüm..gerçekten havuz süperdi...ortamda güzeldi,..
Leonardo restaurant o bölgede ünlü biryer, havuz,restaurant ve düğün organizasyonları da yapılıyor. bir yandan havuza girerken bir yandanda yeşil beyaz tülerle süsledikleri düğün alanını seyrettim. gayet zevkli düzenlenmiş bir tesis.

bu tarz bir yerlere gitmek isteyenler için çok güzel bir yer..

ben haftasonları gezmeye devam ediyorum:) bekleyin:)

9 Ağustos 2010 Pazartesi

LUNAPARK



Çocukluğumuzun bir parçasıdır lunaparklar diye düşünenleri çok kınıyorum.

ben bugüne kadar her zaman bir lunapark aşkı ile tutuşmuşumdur:) küçük kardeşim olduğunda çok sevinmiştim, bu tarz şeylere ona eşlik etmek bahanesiyle katılabilecektim:) tabi bu yazdıklarımdan çocukluğuma inmek isteyenler olabilir ama inmeye gerek yok:)

çocukluğunda hiçbir eksikliği olmamış ve süper bir çocukluk geçirmiş olan biriyimdir ama bu içimdeki çocuk hiç gitmiyor:) hala lunaparktı, çizgifilmdi, herşey eskisi gibi devam ediyor.

çok uzun zaman üzerine lunaparka gitmeye karar verdik. 9 kişi toplandık, ay 8,5 kişi:) bide minik bi cadı vardı aramızda Dicle:)

lunaparka girdik ve ilk önce şöyle bir bakındık, bayağı yeni aletler gelmiş Bostancı'ya...çok heyecanlı olarak bineceklerimizi seçtik. ilk gondolla başlamaya karar verdik hafif olsun alışalım diye...(tabi Dicle o sırada atlı karıncada) bindik ama farkettim ki bu adrenalin değil başka bir korku..bizi tutan demir çıkar korkusu...gözlerimi kapattım en sonunda...deli gibi bağırıyorum ama hiç hoşuma gitmedi yaşadığım hisler:) sağa sola kayık bir şekilde indikten sonra biraz dinlendik:) yani düşünüyorumda adrenalin değil bu kötü bir his, mide bulantısı, korku...:)

sonrasında sanki bu yetmemiş gibi başka bir yere gittik. Russian Mountains diye geçen alet, bir dağın etrafında uçaklar dönüp duruyor...ne kadar dönebilirki dedim, alt tarafı döner, aşağı yukarı iner çıkar....
aman tanrım!!!!!!!!!!!!
meğer o dağların arkasında kopuyormuş olay...bir hızlandı bir hızlandı kii,,dışarıdan izleyenler hızdan gözükmediniz hiç dedi...
hızlanması yetmiyormuş gibi hem aşağı yukarı hemde sağa sola dönmeler yaptı...mide bulantısı kısmını geçtim, aşırı hızda rüzgar çok keskin geldiğinden boynumu savurup durdu...zor tuttum boynumu,,en son boynum bükük bi şekilde indimm...2 gün boynum tutuldu:)



bu tarz şeylerin gereksiz olduğunu düşünerek son biletimi çarpışan arabalarda harcadım... gözünü sevdiğim çarpışan arabalar ya...tehlikesi yok...

yani anlayacağınız ,, benden geçmiş demeyeceğim ama eğlenmeyi seven biri olarak bu tür korku dolu bir eğlence çok kötüydü... aama yinede lunapark hevesimizi aldık:)

hmm Dicle'de her ne kadar ''şu çılgın şeye binmek istiyorum'' desede, sadece atlı karınca ve çarpışan arabalara bindi:)

30 Temmuz 2010 Cuma

2010 YAZ TATİLİM- PART 1

2010 yazı çok hızlı bir şekilde geçiyor. aklımda dolaşan bir sürü tatil planı var, tabii bunlardan kaç tanesini gerçekleştirebilirim bilmiyorum ama ilk olarak kuzey Ege'den başladım:)

Minik sıpam ve minik kardeşimle, sabah 06:00'da Fifi'ye(araba)binerek yolculuğumuza başladık. Pendik-Yalova arası feribota bindik. ilk defa bu yoldan gittim. aslında en mantıklısı burası hem daha az yol gidiyorsun hemde gayet lüks ve kaliteli. en azından kamyonlarla aynı yerde durmuyorsun:) Susurluk'ta verdiğimiz moladan sonra kesintisiz yola devam ettik.molada dahil toplam 5,5 saatte Küçükkuyu'ya vardık. ilk gecemizi bir otelde ondan sonrakileri başka bir otelde geçirecektik.(yoğunluktan)


ilk kaldığımız otel fenaydı..ama biz hayata küsmedik:) hemen gidip araştırdık ve oranın özel plajlarından birine gittik. Küçükkuyu'nun denizi çok süper..bide girince serinliyorsun çünkü altından soğuk su akıntısı geçiyormuş..ee bol bol serinledik:)

2.gün hemen otelimize yerleştik,2. otel çok güzeldi..apart odalar,içinde mutfakta vardı.dekorasyon olarak mükemmel ve ayrıca çok temizdi.

Küçükkuyu'da her sokakta bir şelale var resmen:) ..biz Mıhlı şelalesine gittik.ilk önce kahvaltımızı yaptık..teyze vardı bitane oranın yerlisi, normal kahvaltı tabağı haricinde,güveçte eritilmiş peynir ve daha birçok şey getirdi:)bide dediki..''burada çok böcek vardır..size öpücük kondurur, ısırır kaçarlar'' dedii..teyzeyi arkamızda bıraktıktan sonra, tüm gün deniz sefası yapıp gece Altınoluk'a gittik.

Ertesi gün Ayvalık, Cunda,Sarımsaklı günümüzdü...

deniz saatleri geçmesin diye, ilk Sarımsaklıya gidip denize girdik.
Sarımsaklıda bayağıdır istediğim fakat korktuğum Ringa Boat'a bindik..çok heyecanlıydım..sürekli bağırıp çağırıp gülüyorduk..bi ara botumla sevdenin üzerine uçtuğumu hatırlıyorum..yalnız bot denize o kadar ssert vuruyordu ki, sanki alttaki deniz değilde taş zemindi. bugüne kadar bu tarz bindiğim en eğlenceli ve en güzel şeydi Ringo boat.
sonrasında öncedende gittiğimCunda adasına geçtik.çılgınca pazarını gezdik, birbirimize hediyeler aldık..sonrasında ise papalina balığı yedik:) pek bi lezzetsiz balık..nerde benim memleketimin hamsisi:) tüm gün çok yorulduğumuzdan gece Cunda'dan ayrıldık. otelimizin bahçeside çok güzel olduğundan, oradada güzel vakit geçirdik.


Akçay-Altınoluk-Küçükkuyu sıralı olduğundan sürekli biryerlere gidip geldik..otelimizdeki yat turunu da unutmayalım:) Küçükkuyu Asos arası güzel koyları görüp denize girdik:)

ama tüm bu tatilde en güzeli Asos-Kadırga koyu ve Behramkale köyü turumuzdu...

Kadırga koyunun denizi o bölgenin en güzel denizi bence...akşama kadar çıkmadım denizden:) Asosa giden yol fena uçurum olduğundan Sevde'nin ve Berat'ın kalp atışlarını duyabiliyordum.Asos Limanı taş evleri ile ünlü çok güzel biryer..bir cafede oturup gazozlarımızı yudumlarken tavlada oynadık:)

en son olarak da Behramkale'ye gittik.

bu köy taş evleri ve kalesi ile ünlü..ama bence köylüleri ilede ünlü:) hepsi birere cingöz satıcı olmuşlar...Fotoğraf çekiyoruz,, ilk önce bişi alda şu tezgahtan öle çek,,boş boş olmaz çekmek diyorlar..teyze arabayı şuraya parketsem olur mu dedimm..benden bişi alırsan neden olmasın dedii:) dağ kekiğini kaptık teyzemden:) hepsi bi o kadar fenaydı:)

tatilimiz çokkkkkkkkkkkkkkk güzel geçtii...

dönüş yolu için ayı şeyi söyleyemicem. önceden bilet almadığımız için feribotla gidemedik. her yerde yol çalışması vardı. Toğçulara gidiş yolu taaa yalovanın başından tıkalıydı.. körfezi dolaşalım dedik ama malesef yol çalışması ve günü pazar olmasından dolayı orası daha fenaydı...5,5 saatlik yolcuğumuz yerine 9 saatte eve vardık:)

ama yinede çok güzel bir tatildi.herkese o taraflara gitmelerini tavsiye ederimm...

neyse benden bu kadar daha sıradaki tatilimi planlayacağım...:)

21 Temmuz 2010 Çarşamba

Özhan&Selen kına ve düğün

Merhaba sevgili günlük:)

şu yaz günlerinde devam etmekte olan düğün konvoyunda sırayı Özhan ve Selen aldı:) 4 ay öncede diğer kuzenimin düğününde biraraya gelmiştik. bu sene hepsi anlaşmış evleniyor:)

Susurlukta çok güzel bir düğün yapıldı ikisinide:)


bir gece önceden Selen'in evde yapılan kına gecesinde de çok eğlendik:) yöreye ait bütün çiftetellileri öğrendim:)
ertesi akşam ise çok güzel bir açık hava düğünü oldu. organizasyon, müzik, görüntü süperdi..tabiki gelin ve damadımız da öyle:) gece bitene kadar dans ettik. bi gelin bi ben hiç oturmadık:)

ikiside çok tatlılardı...

canım kuzenlerim ikinizede ömür boyu mutluluklar diliyorum.

7 Haziran 2010 Pazartesi

SAHNELERDEN İNMEDİM VE İNMEYECEĞİM:)







Merhaba sevgili günlüğüm,

yine 7 aylık bir çalışmadan sonra haftasonu sahne aldık.

artık hayatımın bir parçası olan folklor gösterimizi cumartesi günü yaptık. tüm sene boyunca sevinçten uçarak gittiğim çalışmalar sonucu gerçekten mükemmel bir gösteri oldu... o kadar süre çalıştık ama sadece 15 dk oynayabildik. hiç inmek istemedim:) hep oynayalım istedim..:)

Van,Urfa,Antep,Zeybek,Roman,Karadeniz'den oluşan gösterimiz giydiğimiz kostümlerle dahada renklendi. Fotoğraftada göreceğiniz gibi ilk önce palyaço gibi gözüksek de, görüntülere baktığımda gerçekten özenle seçilmiş ve danslara, hafif loş ortama gayet uyumlu kostümlermiş..zaten benim için sakıncası yoktu her tarafı pullu olduğundan tam benim tarzım olmuştu:p

bizim oyunumuz dışında 2 kişi solo yaptı.bir okulun öğretmen kadrosuyla birlikte oynadığımızdan okulun müdürü ve müdür yardımcısı zeybekte çok güzel bir şov yaptılar.(bizim oyuna dahil) bunun dışında folklor hocalarımızdan Funda Hoca biz roman oynarken kendide büyüleyici bir solo gösteri yaptı..zaten hep büyülüyor dans ederken:):):)



üzülerek söylüyorumki bu senede bitti. önümüzdeki sene başlamak için sabırsızlanıyorum..

ekip arkadaşlarım, dans kardeşim:) ve folklor hocalarımız ile süper bir yıl geçirdik..hepimizin nazını çeken hocalarımıza da güzel bir şov yapmamızı sağladıkları için ve bize öğrettikleri için çok teşekkürler:)

diyorum ya bu sahnelerin tozunu yutmak ayrıı:) :p BEN DAHA SAHNELERDEN İNMEM

21 Mayıs 2010 Cuma

CİVCİVİMMM

Boğaziçi Üniversitesii SportsFest Samsung yarışması 1. si Burçin hantal ödülü olan Samsung netbook'unu alırken:)


15 Mart 2010 Pazartesi

8 Mart 2010 Pazartesi




Sarıgerme'ye ilk gittiğimde 1996 yılıydı. çok güzel bir yer olduğunu düşünüyordum, denizi çok güzeldi, Ege denizi nede olsa:D sadece evin olduğu yerde değil, çevre ilçeleride dolaşmaya başladık. Tekne turları düzenleniyordu ve bir tanesine gitmeye karar verdik. Göcek 12 adalar turu...sabah 7 idi Göcek'e gittiğimizde...ilk gördüğüm an, bu kadar güzel bir yer önceden görmediğimi düşünmüştüm ve ben ileride burada yaşamalııyım demiştim... sonrasında ise her sene Sarıgerme'ye gittiğimizde Göcek'e mutlaka gittim:D

kendim daha orada yaşayamıyorum ama kuzenim eşi ve kızı ile oraya taşındı:D böylece oraya tatil dışındada gitme nedenlerim oldu:D

dediğim gibi Göcek çok güzel bir yer...her mevsim..insana huzur verici bir görüntüsü var. denizi süper, adaları süper, manzarası süper...

Göcek'e bu sene kuzenime gittim. Mart ayı Cemre ayıyımış ve tüm cemrelerin düştüğünü söylüyor yerlileri...hava durgun, bazen çok sıcak bazende yağmurluydu... yağmur yağarken bile rüzgar yoktu...3 gün kaldım ve 3 gündede süper huzurlu dakikalar geçirdim...kuzenim,eşi ve kızı yani Tuanam, çok güzel vakit geçirmemi sağladılar...

bence Göcek herkesin görmesi gereken bir yer..ağaçlarda sarı ve turuncu meyvelerin olduğu, müthiş mmeyve ve çiçek kokularının olduğu, herkesin bisikletle gideceği yere gittiği, sabah horoz ve kuş sesiyle uyanılan bir yer...

sanki havadan mutluluk ve huzur akıyorr...:D mutlaka görmelisiniz...

4 Şubat 2010 Perşembe

VAMPİR DÜNYAM

Bir vampir rüzgarıdır esip gidiyor hayatımızda.

Özelliklede ben hem kitapları okudukça hemde filmleri izledikçe, vampir olabilirmişim diye düşünüyorum.:p

ilk olarak Alacakaranlık serisi ile girdim bu esrarengiz hayata:D

Bella'nın hiçbirzaman normal insan arkadaşı olamamasını anlatıyor. ya vampir yada kurtadamlara denk geliyor. bir vampire aşık, vampirde ona aşık:D Vampir(Edward ) bir ara uzaklaşıyor, o sırada bir kurtadama da birşeyler hissediyor (Jacob)..sonrasında Edward geri dönünce kurtadamla alakasını kesiyor:D arkdaş olarak seviyormuşş:) bence bu Bella biraz aptal bir karakter olarak anlatılmış, aslında sadece çok güzel aşşık olan br tip gibi gösterilmiş:D ve sadece vampir olmak isteyen:D ama 4 kitap boyunca kızı karar veremeyen, hep belaya bulaşan, aptal biri olarak göstermişler ama serinin sonunda vampir olduğunda çokkkk önemli bir özelliğe sahip olmuş:D tezatlıklar çoktu ama çok güzel bir seriydi. yazar o kadar güzel anlatmışki Edward'ın aşkını hissederken soğukluğunuda, Jacob'ın sıcaklığınıda hissedebiliyorsunuz. Kardşeimin arkadaşları ve Nurgülcümle soluksuz bir şekilde okuduk...tabi bu kitapların filmlerinin çekilmeside süper oldu. sürekli izleyip duruyoruz:D



diğer bir vampir seriside Gece evi serisi..4. kitabını bitirdim ve seri hala devam ediyor. bu kitaptada bir vampir okulu var ve vampir tanrıçası tarafından alınlarına işaret konmuş kişiler bu okula gidip vampir olmak için eğitim görüyorlar ve tabi bu sırada bir sürü evrelerden geçiyorlar:D 5. kitaptayım hala kız okula geleli 4 ay oldu:D başrolde Zoey var:D tanrıça tarafından yüsek rahibe olarak işaretlenmiş biri:D bu seride güzel olan kısım sürekli yenilenen birşeyler oluyor. sadece tek bir konu üzerine gidilmiyor.. sürekli yeni birşeyler çıkıyor ve bir kitabı bitirdiğinizde hemen diğer kitabın kapağını açmak istiyorsunuz. çok heyecanlı ve güzel bir seri.



genel olarak baktığımızda iki seride de vampirlerin çekim özellikleri söz konusu... çok fazla yakışıklı, sexy, güzel, ve çekim kuvveti yüksek olan varlıklar oluyorlar...
yani bu kitaplardan çıkarttıığım kısım bu:D hatta kanınızın emilmesinden çok büyük bir zevk alıyorsunuz:D
ayrıca vampirler çok soğuklar, çok yakılşıklı/güzeller ve çok hızlılar:D

tüm bu özellikleri kan emici olmalarını arka planda bırakıyormuş gibi geliyor bana:D


öyle bir yazdımki sanki bir vampir tanıyormuşum gibi:D sanki gerçekmiş gibi:D

kısacası herkese tavsiye ediyorum:D